2 Ocak 2016 Cumartesi

Sen Ne Zaman Bu Kadar Kötü Oldun? | Savaş Çağman

Mimarisi gemi bordosuna benzeyen o çok odalı bekar evinde, sabah kahvaltısı sırasında birçok insanın oturduğu o çiçekli muşambalı örtülü masayı hatırlar mısın? Margarin kapağını açar, endişeli yüzüne yerleşmiş gözlüğünü burnunun üstüne yerleştirir, çocuk kahkahasının karıştığı sesinle konuşurdun, bir yandan kuru ekmeğin üstüne margarin sürerken. Yokluk içinde değildin, ama idare etmeyi severdin. Meraklıydın çalgı almaya, sazın, tamburun teline özenmeye, sözlerini mükemmelleşsin diye birkaç defa yer değiştirdiğin o canım şarkılarına. Dinlerdik. O masaya oturanlar çok olmuştu, o evde bir sürü tanışmışlığım olmuştu. M. E.'ye küçük odayı mescit yapıcam hep beraber namaz niyaz ederiz esprine gülerdik. Kürtler hakkında kurduğun tümcelere, gelecekte muhakkak sağ ya da en azından milliyetçi bir partide siyasete atılacağını söylediğinde bunu da espri ya der geçerdik. Yunanlı bir sazcıyla sıkı fıkı olurken, arkasından savurduğun gavur kelimesini de şaka sanardık. Seni ne çok severdik, tatlı adam derdik, tüm o delikodularına, arkadan iş çevirmelerine, dolaplarına göz yumarak. 
İnsanların özelleri hakkındaki gergedan zarifliğinde duyarlılığını anımsıyorum. Herkesin cinsel hayatına fazlaca meraklı oluşunu, yaş gününde vals yaptığın o canımızın içi S.S. için istesem yatağımdaydı, ya gene açık saçık giyinmiş kaşınıyor demelerini bile kimsenin kulağına gitmesin diye nasıl gizleyeceğimizi bilemediğimizi anımsıyorum. Bastırılmış duyguların yüzünden herkese attığın iftiralara bile göz yumarak geçmişti yıllar. Ailen Ege'nin trilyonerlerindendi ama işine gelince o yoksunluk edebiyatını yapardın. O yüzden Ekşi Sözlük de bile bu mütevaziliğinin altı çizilip, ekmeğini taştan çıkarıyor bile denilmişti.
İlk albümümün demosu elimde Pozitif kapısında rahmetliyle yaptığım konuşmadasen de vardın. Sonra öğrendim ki benden habersiz gidip Savaş Çağman'ın menejeri benim diyip para istediğini, sonra anladım neden rahmetlinin benden vebalıymışım gibi kaçtığını. New York'ta bir bestemi kaydetmek isteyen B.C'ın beni yıllarca bulmaya çabalıyıp senin mailimi vermeyişini de çok sonraları öğrendim. Kızcağıza o beste benim, benden izin al dediğini de öğrendiğimde şok oldum. 
Çevremde hala senle görüşenler var, ama onlar sadece benim hayatım hakkında bir dizi bilgiye ulaşmak için, dedikodu malzemesi toplamak için görüşüldüklerinin farkında değil ne yazık ki. Convers'ime yapışmış naneli sakız gibisin be abi, yıllar oldu senle görüşmeyeli, sen hala benle uğraşıyorsun. Berlin konserlerine, ailesinde Ermeni olduğu için küfürü bastığın biri ile çakma bir Saska kurarak gitmeye çabalıyorsun; abi senin kapı gibi bestelerin var, bunlara mı muhtaçsın? Biliyor musun çevrendeki herkes susuyor, zerafetle susuyor, sana katlanıyor... Benimse sana tek duygum kaldı; gerçekten durumuna üzülmek ve acımak. Ne senin fantezilerindeki bir hayatı yaşıyorum, ne hayatımda eğri büğrü birşey var, birgün yüreğine izan ve insaf duygusunun girebileceğine bile umudum var; çünkü mucizeler hep inanmışımdır...
Her 24 Nisan'da yazdıkların, Ermeniler, Rumlar hakkında dediklerin, Hrant Dink anması için Facebook'una hepsi piç yazmaların, Kobani veya Kürtler hakkında yenilir yutulur olmayan sözlerin, herkese kulp takmaların... Bir siyasi görüşün olabilir, ama insafının olmadığı kesin. Sen ne zaman bu kadar kötü oldun abi? Yoksa hep kötüydün de biz seni sevdiğimiz için mi görmüyorduk? 20-01-2015