15 Şubat 2017 Çarşamba

Meyleden | Savaş Çağman

Ne zaman ışık hakkında yazmaya kalksam, bir bakarım karşıma karanlık çıkar. Oysa karanlık olmadan ışığın, ışık olmadan karanlığın anlamı nicedir? Umutsuzluk içinden umut bulmak hususunda bir uzmanlığım oluşmaya başladı; ama bugün biraz dikenlerimdeki çiçeği göremiyorum. 
Neydi olanlar? Önce parçası olabildiklerime ve olamadıklarıma baktım; tamamen sosyolojikti. Tüm uğraşlara rağmen ışığın azaldığı, belki de birçoğu için son derece aydınlık günlerdi bunlar. Aynı reseptörlere rağmen aynı şeyleri göremiyoruz. İnsana inancım için çok çalışmam gereken bir gündü. Dedim ya karanlık bir gündü...
Kuşağımın ve benimle aynı duygudaşlığı yaşayanların hala bir yersiz-yurtsuz olma halleri, hala bir nefes alamama durumları söz konusu. Bugün bu umutsuzluktan umut çıkarmaya çalıştım; heykeltraşın mermerden eser çıkarmaya çabalaması gibi. Hüznüm olmadan yontuyorum artık... Yontmak için yontuyorum.
Yol içinde gönül rehberlerimin sözlerini düşündüm, en keskin olanları. Ne kesik kalmış, ne yara, ne de yara izi... Aslında bu çok iyi, aynı şekilde karanlıklar hakkında yazsam belki de sonunda ışığa meylediyor pervane yüreğim. Işık evet, ah o ışık! Bizi barındırmayan, süren, mülteci yapan hep o ışık! Şimdi dönüşümlerin içinden gülümsüyorum, kanatları kamaşan pervane ışığa yönelmeyi ve yanmamayı da öğrenmeli...