2 Ocak 2016 Cumartesi

Liu Li Chang ve Faik Paşa Yokuşu | Savaş Çağman

Çukurcuma'ya Galatasaray yönünden gelirken en sevdiğim mekanları bir bir geçerim. Bir ara Zen'in sığınağı olan Anabala Pasajı, 1990'ların sonunda punk-hardcore tayfasının devam ettiği Atlas Pasajı - geride kalarak konuya katılmamayı tercih ediyorlar. Enfes Japon baskıların olduğu bir antikacı, galeri, Kontrplak mağazası, Yunan Elçiliği geçince yol sağa kıvrılır bir hoşor kantocunun beli gibi. Burası Faik Paşa Yokuşu'dur. Elinde meşhaleler tutan kararmış kadın heykelli edikülleri ile nefis binalar karşınıza çıkar. Edikül; şu bina yüzüne heykel koyabilmek için kullanılan girintilerin mimari ismi. Genelde eskiden heykel olan ediküller İstanbul'da çıplak durur, mesela Demirören AVM garabetinde olduğu gibi, ama bu sokakta asla... Her yer antikacı, galeri, küçük coffee-shop'lar. Faik Paşa Yokuşu yol alırken, biraz ferahlıyım diye Hayriye Cadde'sine bağlanırken, tam o sırada Hüseyin Rahmi Gürpınar'a ait "Mertes" romanının kahramanı tannan madmazel Parnas karşıma çıkacağını diye heyecanlanırım; ama sadece benim "Franklin!" diye seslendiğim ilgisiz siyah-beyaz kedi ile karşılaşırım; tüm siyah beyaz kediler bana Frankin'dir nasılsa. Veyahut "Tutuşmuş Gönüller" romanındaki ailelerinden firar edip Beyoğlu'nda ev tutan iki kızın, ha şuracıkta Hayriye Caddesi'nde ikamet ettiklerini düşünürüm. Bir antikacı vitrinindeki Çin porselenleri, at heykelleri bana Pekin'deki Liu Li Chang sokağını anımsatır. O sokağın Tibet çanı tıngırtıları, burada araba kornasına karışır. Biri yokuş diğeri dümdüz bir yol iken neden bu çağrışım başıma dert olur? Bence iki sokak, kardeş sokak ilan edilmeli ve ben ikisinden birinde sonsuza dek yaşamalıyım. Faik Paşa Yokuşu'nda aşkı büzüşeciler tekerlemesini Tophane'ye dek yuvarlamak isteğindeyim, söz biter yazı ise lavanta kolonyası gibi püf diye uçar gider... | 17-12-2014 Çukurcuma