7 Mayıs 2016 Cumartesi

Ey Nazik Kötülük | Savaş Çağman

Şuurluluk hali, uyanmamıza verdiğimiz en tanımlayıcı isimdir. Şuurlu olmak ayrıtında olmak, sonuçlarını hesap edebilmek, ne olursa ne getirirse kabul edebilmektir de bir yandan... Aile terbiyesi almış, belirli bir örgün eğitimden geçmiş ve ya en kısa tanımıyla herhangi bir dinin dindarı olmuş kişi içses olarak hep "ben iyi biriyim" tümcesini tekrar eder durur. "Ben iyi yaptım, ben doğruyum, doğru olanı yapıyorum, bu benim doğrum" kabulü etrafında döndürür bu iyi olma halini. Birlikte yaşama pratiğimiz, ailelerimizin bize öğrettikleri iyi, nazik, yardımcı olmamızı sıkı sıkı tembihler. Biz iyi olmaya çabalarken kötü yanımıza körleşir, bir uyuşma hali ile içi boş bir kabuk olarak iyi insan olma halini giyeriz. Bu bir giyinmedir, olma değildir. Şuur bize sakinlikle kabulün gerekliliğini anlatır. Siz iyi insanlar bu kadar iyiyken peki neden kötülük hasıl olur? Buna da yanıt hemen hazırdır "onlar kötü!"... Peki herkes bu kadar kötü müdür? Yoksa biz yeterince iyi miyiz? Bizim o iyi olma hallerimiz yetmiyor mu bu kötülüğü bloke etmeye.
Öncelikle yapmak kelimesinin nedeni arzu ile başlayalım. Bizi harekete geçiren arzu, yapmamızı sağlayan ilk motivasyon devreden çıkarılması gereken ilk duygudur. İkinci sorunlu duygu "ben başkayım" duygusudur. "Ben" demek tehlikeli midir? Elbette hayır. Ama "ben, tümün parçası" hissiyle söylenmesi, bu bütüne ait olma bilinci uyanmamızın ilk adımını oluşturur. Uyanma, bence, bir kez olup sonra devamlı sahip olunan bir duygu değildir. Uyanmak her gün, her defasında tekrar edilmesi gereken bir pratiktir. O yüzden "iyi" olma hali durağan değildir; kurallarla kolayca belirlenemez. Şunu şöyle yap gibi bir kolaycılıktan çok, "şunu şöyle yaparsam sonucunda şuna dönüşebilir" şuuru ile iyi olabiliriz. İkiliğimiz içinde kötü ya da iyi olmayı seçemeyiz. Çünkü aynı anda birbirinden koparılmaz şekilde hem iyiyiz, hem kötüyüz. Devir daim çarkının içinde eğer sağlıklı kalabilmek mümkünse karanlığımızın aydınlığa akmasını müdahale etmeden izlemeliyiz. Sadece gece olamaz, nasıl sadece gündüz olamıyorsa.
"Ben iyi bir insanım" diyen kişi "öyle miyim?" demeden, nasıl iyi olabilir? Karanlığını kabul etmeyen, öz karanlığını şefkatle izleyip kabule geçmeyen nasıl iyi olabilir? Hangi dua, hangi temrin, hangi eylem sizi tek başına iyi insan yapabilir? İyi olmaktan daha önemli olan, bütünün içinde işe yarayan, akışı sağlayan olmak olduğunu anlamayan nasıl iyi/kötü hakkında bu kadar kolay konuşabilir.
"Ben naziğim, insanlar çok kaba" diyen ve hayatından devamlı şikayet eden, ezoterik öğretilere saygılı, dindarlığa meyilli çok hoş yaş almış biri ile karşılaşmıştım. Kendi iyiliğini öyle çok övüyordu ki; bunun nasıl büyük bir kibir olduğunun farkında değildi. Uyanmak kadar uyandırmak da kolay değildir. Uyandırmak da bazen kibirdir. Kendime suç üstü yaparken hayatımda ilk kez müdahale etmemeyi denedim. "İnsanları özgür bırakırım, onlar da seçimlerini yaparlar, sonra nasıl biri oldukları ortaya çıkar" demişti. "Yani aç insana büyük bir sofra kurup, masanın üstüne yiyecekler koyup, sonra acaba nefsine uyarak bir üzüm tanesi çalacak mı?" demek ne büyük bir zalimliktir. Bu nazik kötülüğü bir erdem sanmak ne büyük ayıptır.
Her birey aynı yeterlilikte olamaz... Sevgiden, tanrısaldan bahseden biri yekten nasıl kötü olabilir? Çünkü olmak yerine giymeyi seçmiştir. Giydiğimiz isimler, yaptığımız kategoriler, öğrendiğimiz tebabetler hepsi bu gölgeler içinde buğulu tanımlarımız, hiçbiri salt gerçek değil, ki zaten gerçek bile devinir, dönüşür, devir daim içindedir. Süreçlerimiz ermek hali ile olmaz, devam eden bir haldir. Nazikçe kötülüğümüzü de kabul edelim. Sadece onlar kötü değil, biz de kötüyüz. Önce kendimizden başlayalım, kendimizi bütünden ayırmadan, kırmadan dökmeden, kendi kendimize şiddet uygulamadan. Cehalete kızıyorum evet, bu da benim hep sınıfta kaldığım sınavım. Ama nihayetinde, ben de cehaletin nazik kötülüğüne bile şefkat duymalıyım diyorum, aynı anda ben de nezaketle kötüyken...