Yakın bir geçmişten bu yana Aile Dizimi
denilen şeyi kulaklarımız işitiyor. Hatta yakınlarda Gülse Birsel komedi
dizisinde bunu yerden yere vurarak tiye bile aldı. Dizideki alt gelir grubundan
iki karakterden kadın olanı Aile Dizimi, saçı Rasta’lı ama fakir olarak
çizilen dizi karakteri ise güya besin danışmanlığı ve spiritüel danışmanlık,
ortaya karışık bir şeyler yapılıyor. Gülse Birsel’in kalemine takılan bu
avamlaşma söz konusu. Ama avamlaşma var diye bu konunun doğru
uygulayıcıları ve bu teknik bu kadar kolay taşlanmalı mı?
Önce bu Aile Dizimi nedir ona bir
bakalım. Bu tekniğe İngilizce Family Constellations denilmekte. Buradaki
constellation sözcüğü, takımyıldızlar gibi belirli bir sıraya koymak
kavramını anlattığı için dilimize dizim kelimesi ile aktarılmış. Bu
tekniğin, Güney Afrikalı Zulu kabilesinden ödünç alındığı söylenmekte,
ama tekniğe büyük katkıları olan Jill Purce, özellikle Tibet Budizmi,
Tantra ve Çin kültüründeki atalara saygı geleneklerinden
etkilendiği de söylenebilir. Bu teknik psikolojik, alternatif bir şifa
yöntemidir. Sorunların kaynağı olan sistematik dinamiği bulmak için aile
geçmişinin değerlendirilmesi yöntemidir, en yalın anlatımı ile. Kişilerden
geçmiş sorunlar hakkında canlandırma yapmaları istenmektedir. Burada o kuşağı
kilitleyen ana davranış motifinin değiştirilmesi amaç edinilmektedir. Kişiler
geçmişleri ile karşılaşılır, geçmişin temsilcileri ile yapılan bu buluşma gerçeklerin
kabulü ile sonlanır. Bir çözülme, anlama ve kabul süreci yaratılır.
Aile Dizimi, geleneksel bilişsel, davranışsal
ve psikodinamik psikoterapi biçimlerinden önemli ölçüde farklılaşır. Bu
teknik, Fizikçiler tarafından kuantum problemi olarak tanımlanmıştır ve
kurucusu Bert Hellinger, Morfik Rezonans hakkındaki fikirlerini bu
tekniği açıklarken dâhil eder. Terapinin olumlu sonuçları, Öneri ve Empati
gibi geleneksel psikolojik açıklamalara bağlanmıştır. Genelde bu tekniğe pozitif
bilimden gelen tavır budur. Bert Hellinger, bu tekniği geliştirirken
onun karşısına çıkan Jill Purce ve eşidir. Yazının da ana konusunu bu
ilginç çifttir. Aile Dizimi konusunda çalışmaları olan Franz Brentano,
Edmund Husserl, Martin Heidegger, Jacob Moreno, Iván
Böszörményi-Nagy, Milton Erickson, Eric Berne, Virginia
Satir ise bu konuda başka referans konularıdır.
Hellinger, yaklaşık on altı sene Güney Afrika’da
bir Katolik rahibi olarak yaşadı. Bu dönemde 1960’a dek olan bu süreçte Zulu
kabilesi üzerine bir dizi çalışma yapabildi. Onların dünya görüşü ve ritüelleri
hakkında derinlemesine bilgiler edindi. Kabilenin ebeveynler ve atalar olan
tutumları onu çok etkiledi. Bu tipik bir Avrupalının tutumundan çok
farklıydı. Heidegger, insan olmanın, kendini açık bir mantıksal,
ontolojik ya da ahlaki yapıya sahip olmayan bir dünyaya bulunmak olduğunu düşünüyordu.
Benlik hissi onlarda daha değişikti, geleneksel
Zulu halkı, ataların merkezi odak noktası olduğu dini bir dünyada yaşıyor
ve hareket ediyor, çok derin bir güven duygusuna sahip oluyordu. Bu güven
kavramı Eski Türk Kamlık inancındaki Qut kavramına çok benzer. Hellinger,
bu bağlamda anahtarın atalarla buluşmak/barışmak olduğunu düşünmeye başladı. Aile
Dizimi terimi, ilk olarak Alfred Adler kullandı. Kısaca bu teori, bireyin
aile sisteminin diğer üyeleri ile ilişkili olduğu ve onunla bağlantılı olduğu
fenomenini ifade etmek için biraz farklı bir bağlamda kullanılmıştır.
İşte burada, 1947 doğumlu Jill Purce
çıkar. Kendisi Orta Asya kökenli ve Tibet’te de rastlanan gırtlak şarkıcılığı, insan
mandalası kurarak Aile Dizimi’ne farklı bir yön veren bir ses sanatçısı
ve ruhsal öğretmendir. Aslında hikâye onda başlar, çünkü bu teorinin ilk
oluşturan kişileri onunla da temas etmiştir. Yani hem bu tekniğin yaratıcı
düşüncesinde yer almış, daha sonra da ona kendi yorumunu vermiştir. Otuzu aşkın
kitap üretmiş, Londra’da King’s College’de Biofizik bölümünde
çalışmalar yapmış, ünlü Alman Çağdaş Müzikçi Stockhausen ile müzik
üretmiştir. Onun ana konusu ses ve titreşimin ruhani alandaki tezahürüdür
diyebiliriz kolayca. O Aile Dizimi ile şarkı söylemeyi birleştiren eşsiz
bir teknikle karşımıza çıkar. Bu kadar önemli birinin, bu kadar ülkemizde
tanınmıyor ve bilinmiyor olmasına (bir yozlaşmaya kurban gitmesi olasılığı göz
önünde bulunurken) sevinmeli miyim üzülmeli miyim bilemiyorum?