7 Mart 2018 Çarşamba

Eleştiride Az Gelişmişliğin Emareleri | Savaş Çağman

Modern Eleştiri kavramı, Fransızca critiquer fiil kökünden geliştirilmiş bir kavram olarak karşımıza çıkar. Kelimenin geldiği Eski Yunanca krítikos, krinein yargılamak anlamına gelmektedir. Bizim dilimize Arapça’dan geçen Tenkit ise şiddetle iğneleme, gagalama, söz dokundurma gibi anlamlara gelir. Yani Ortadoğu coğrafyasında bir şey yerin dibine geçirilmeden veya göklere çıkarılmadan eleştirilemez. Ülkemdeyse, eleştiri sanat, müzik ve her alanda üç ilkel söylem üzerine inşa edilmiştir.
Bir; “ben bu takımdanım abi!” demek. Yani bir konuda ben Handel’ciyim, ya da ben Cézanne’cıyım, diyerek taraf tutar gibi “benim babam senin babanı döver” ergenlik öncesi tavırla sanata, müziğe bakmak. Ben Handel’ciyim ne demektir? Handel mi satıyorsun? Bazı şeyleri alınıp satılacak duruma indirgediğiniz doğrudur, evet. Ama bu tavır içerdiği şiddet, alt metnindeki taraf olma mantığı ile bize sanat eleştirisinde hiçbir şey demez.
İki; “ay bu aynı şu!” yani bir şeyi bir şeye benzetme sevdası. Ki bu sevda mahalledeki meraklı teyzelerde de olan “aynı halamın oğlu” yaklaşımında da karşımıza çıkar. Bir şeyi anlamaya çabalarken sadece benzeşlik esasından yola çıkan bir yaklaşım. Bir şeyin tanımını yaparken muhakkak önceli ile yola çıkmak. Örneğin bana müzik hayatım boyunca, mesela Selda Bağcan tarafından önerilen “Turkish Buddha”, Ekşisözlük’ün müthiş saptaması “Eğitimli Ciguli” gibi yakıştırmalar, beni cuk diye tanımlamıştır mesela. Bundan mustarip tek kişi de ben değilim, herkes bol bol nasibini alıyor.
Üç; “Türkiye şubesi” benzetmesi. Türkiye’den aslında pek de özgün sanat ürünü çıkamamasının sebebini çok iyi açıklayan şu atıf kültürü. Nedir Atıf Kültürü? Bir tür aşağılık kompleksidir. Burada bir şeyi açıklamak için muhakkak bir yurtdışı örnekle övülmesi gerekir. Dişi Tom Waits, Pink Floyd’un Türkiye Şubesi, Türkiye’nin Bob Dylon’u ve bunun gibi zırvalar. Bu kişiler o kadar yoktur ki, bilinç altında oluşturmak ve meşrulaştırmak için yabancı bir kişinin adına eklenmeleri gerekir.
Ömrüm vefa eder de bir gün şu üç hastalık olmayan yazılmış bir sanat eleştirisine rastlarım. Hoş dil bilmeyenlerin çoğunluk olduğu bu ortamda, kendi müzik veya sanat tarihi fantezisine kapılarak yazmaya çizmeye devam eden bir sürü kişi, atıf yaparak, halasının oğluna benzeterek, futbol takımı tutar gibi sanat akımı benimseyerek yola devam edecek, biz de yetmez ama evet demeye devam edeceğiz salya sümük…