Modern Eleştiri
kavramı, Fransızca critiquer fiil kökünden geliştirilmiş bir
kavram olarak karşımıza çıkar. Kelimenin geldiği Eski Yunanca krítikos,
krinein yargılamak anlamına gelmektedir. Bizim dilimize Arapça’dan
geçen Tenkit ise şiddetle iğneleme, gagalama, söz dokundurma gibi
anlamlara gelir. Yani Ortadoğu coğrafyasında bir şey yerin dibine geçirilmeden
veya göklere çıkarılmadan eleştirilemez. Ülkemdeyse, eleştiri sanat, müzik ve
her alanda üç ilkel söylem üzerine inşa edilmiştir.
Bir; “ben bu
takımdanım abi!” demek. Yani bir konuda ben Handel’ciyim, ya da ben Cézanne’cıyım,
diyerek taraf tutar gibi “benim babam senin babanı döver” ergenlik
öncesi tavırla sanata, müziğe bakmak. Ben Handel’ciyim ne demektir? Handel
mi satıyorsun? Bazı şeyleri alınıp satılacak duruma indirgediğiniz doğrudur,
evet. Ama bu tavır içerdiği şiddet, alt metnindeki taraf olma mantığı ile bize
sanat eleştirisinde hiçbir şey demez.
İki; “ay bu
aynı şu!” yani bir şeyi bir şeye benzetme sevdası. Ki bu sevda mahalledeki
meraklı teyzelerde de olan “aynı halamın oğlu” yaklaşımında da karşımıza
çıkar. Bir şeyi anlamaya çabalarken sadece benzeşlik esasından yola çıkan bir
yaklaşım. Bir şeyin tanımını yaparken muhakkak önceli ile yola çıkmak. Örneğin bana
müzik hayatım boyunca, mesela Selda Bağcan tarafından önerilen “Turkish
Buddha”, Ekşisözlük’ün müthiş saptaması “Eğitimli Ciguli” gibi
yakıştırmalar, beni cuk diye tanımlamıştır mesela. Bundan mustarip tek kişi de
ben değilim, herkes bol bol nasibini alıyor.
Üç; “Türkiye
şubesi” benzetmesi. Türkiye’den aslında pek de özgün sanat ürünü çıkamamasının
sebebini çok iyi açıklayan şu atıf kültürü. Nedir Atıf Kültürü?
Bir tür aşağılık kompleksidir. Burada bir şeyi açıklamak için muhakkak bir
yurtdışı örnekle övülmesi gerekir. Dişi Tom Waits, Pink Floyd’un
Türkiye Şubesi, Türkiye’nin Bob Dylon’u ve bunun gibi zırvalar. Bu
kişiler o kadar yoktur ki, bilinç altında oluşturmak ve meşrulaştırmak için
yabancı bir kişinin adına eklenmeleri gerekir.
Ömrüm vefa eder
de bir gün şu üç hastalık olmayan yazılmış bir sanat eleştirisine rastlarım.
Hoş dil bilmeyenlerin çoğunluk olduğu bu ortamda, kendi müzik veya sanat tarihi
fantezisine kapılarak yazmaya çizmeye devam eden bir sürü kişi, atıf yaparak,
halasının oğluna benzeterek, futbol takımı tutar gibi sanat akımı benimseyerek
yola devam edecek, biz de yetmez ama evet demeye devam edeceğiz salya
sümük…