2 Mayıs 2016 Pazartesi

Davran Erdayı’nın Tenha Cenneti | Savaş Çağman

Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezinde, 2 Aralık 2004 tarihinde açılışı yapılan bir sergi vardı. İşaret ettiği çarpıcı konuya karşın iddiasızlığında iddia taşıyan hoş ve ilginç işlerdi bunlar. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar fakültesi Heykel Bölümü birinciliği, Fakülte ikinciliği, Mezuniyet sergisi başarı ödülü ve Prof. Dr. İhsan Doğramacı üstün başarı ödüllerinin de sahibi heykeltıraş Davran Erdayı’nın kişisel sergisiydi bu. Davran Erdayı tuvalde, polyester dökümlerinde, metalle haşır neşir olurken izleyenleri kırılgan, çocuksu bir o kadar da çarpıcı işlerle buluşturuyordu. İşlerin birçoğunun adı cennetle ilgiliydi. Duvara yerleştirilmiş bir metal heykelin ve bir dizi resmin adı da Tufan ve Nuh’un gemisiyle alakalıydı. Sanatçı tarafından dinsel ikonografiye ait kavramların içselleştirirken, gündelik hayata dahil ediliş biçimi gerçekten şaşırtıcıydı. İkonografi kullanım nesnesine dönüşürken sanatçının aktardığı özel hayata ve kişisel olana da sirayet ediyordu.

Elma ve Adem ikilemi-ilişkisi nedir bu işlerde? Burada çok dikkat çekici o yüzü olmayan figür. Yabancılaşmayı mı simgeliyor? Yani bu kadar boşluk insana ilk önce yalnızlığı çağrıştırıyor...

Davran Erdayı – Şimdi aslında Adem değil o yüzü olmayan figür. O figür beni, yani sanatı üreteni temsil ediyor. Cennet tasarımında düşündüğünüz şeyse hep aynı olan değişmeyen mekan; elma ise başarıya giden yolun sonundaki ödül. Elma kadar da aslında basit gözüken bir şey ama elma da, Adem'in cennetten kovulmasına sebep olan bir yasaklılığı anlatıyor. Toplum içinde, nasıl denir, sanatçıyı biraz farklı görme durumu var. Adem aslın da elmayı yediği için kovulmuş cennetten. Belki biz de sanat yaptığımı için dışlanıyoruz...

Sanırım sizin işlerinizdeki cennet, tufan, cennet bahçesindeki yasak meyve –ki burada elma- gibi dinsel ikonografide kullanılan kavramlar gündelik hayatınıza işaret ediyor; örneğin ödül gibi...

Davran Erdayı – Ödül... evet, konsept tümüyle bunun üzerine kurulu. Yaşamın içinde bunlar. Sıradan yaşantıların tersine farklı bir hayat yaşıyoruz ve sanatımızı üreterek alıştığımız standartlara da ulaşamıyoruz, düzenli bir hayatı ülkenin koşulları yüzünden sağlayamıyoruz ve elmayı da ben bunu anlatmak için kullandım. Ödüle giden yol da oldukça çetin...

Cennetten kovulma sanatçının bir tür dışlanması mı sizce?

Davran Erdayı – Dışlanmadan çok bir yabancılaşma. Bütün ilişkilerimize yansıyan bir şey aslında sanatçı olmamız. Cennet kavramını bir bilinmezlik olduğu için seçtim ve işlerde mekan olarak kullandım. Aslında cennet, bir bilinmez, kimse daha önce görmedi, mitolojik hikayelerde de bir bilinmez olduğundan bahsediliyor. Sanatçılarsa onu yeşildir, güzeldir, ağaçlar vardır, yasak meyve vardır gibi tasvir ediliyor. Tamamen bundan yola çıktım ve bu düşüncenin de sanki hayatıma yansıdığını gördüm. O yüzden sergi için bu konsepti uygun gördüm.

Hacettepe Heykel Bölümünden birincilikle mezun oldunuz. Ama sergide sadece heykel yok, resimler de var. Hatta resimler heykeller kadar yer işgal ediyor. Niye resim?

Davran Erdayı – Heykelin teknik anlamda zorlukları var, bazen malzeme seçimi vardır ya heykelde; bronz yaparsın, taş ya da ahşap yontarsın, yeni tekniklerde üretim yaparsın, yani ifade etmek istediğin şeyi en güzel ne anlatırsa onu uygun görürsün üretimin için. Resim, sergide aslında bu sebepten kullanıldı. Heykeltıraşların aynı zamanda iyi bir ressam olması da gerekir zaten.

Hacettepe heykel bölümünde belirli bir soyutlama anlayışı vardı gözlemlediğim kadarıyla. Bu anlayış işlerinize yansımamışa benziyor...

Davran Erdayı – Temelleri okulda atılmış bir şey, orada gördüğünüz yüzü olmayan figür ve o kırmızı toplu figürler. Okulda da, şu anda da işlerimde uyguladığım sanat anlayışı tamamen doğaya bağlı bir anlayış. Soyutlamalar var ama yine de doğaya sadık, tamamen doğaya bağlı bir tarz bu. Okuldan edindiğim teknik ve etüde dayalı eğitim verdiği güvenle soyutlamalara gidiyorum ve anlatmak istediğim şeyler hep basit şeyler. Bunun için de yüzü olmayan o figür gibi aslında ifadeye önem vermeyen, anlatmak istediğim hedefe doğrudan giden bir tarz seçtim. Bu çizimler hedefe en kolay nasıl gidebilirse öyle varan basitleştirilmiş soyutlamalar.

Türkiye’de sanat alıcısı ürünün oluşunu etkiliyor mu? Sanatı satın alan kitle hakkında neler düşünüyorsunuz?

Davran Erdayı – Alıcının ürünü yönlendirmesinden mümkün olduğunca kaçınmaya çalışıyorum. Bilmiyorum belki de boyutları yüzünden Türkiye’de heykelden çok resmin alıcısı var. Aslında resim de çok satılmıyor gerektiği kadar ama belki de alıcı kitle resme yöneliyor. Heykele nazaran bu daha çok. Türkiye’de şu an, bir grup sanatçı var heykelle geçinmeye çalışan ama çok küçük bir topluluk bu. Heykelin şu an Türkiye’de yeri kamusal alanda. Silahlı Kuvvetlerin büyük desteği var, anıtlar olsun, Atatürk heykelleri olsun. Bakanlıklar, kurumların, büyük firmaların özel koleksiyonlarında da Türk heykeltıraşların işleri bulunmakta. diyebiliriz. Bireysel mekanların sanata bakışını soruyorsanız sanat alıcısı galerilerin müşterileri, henüz halka indiği de söylenemez. Heykel halka indiği anda da ödün verme oluşuyor. Ondan öteye gitmiyor, her şeyin ucuzlaması gerektiği düşünülüyor, üç beş alıcı dışında heykelin bireysel alıcısı yok ne yazık ki.

Çağdan çağdaşa derken yerelle çağdaş arasındaki bağı vurgulamaya çabalıyoruz. Sizce bu bağ nedir? Nasıl sağlanır?

Davran Erdayı – Yerelle çağdaş arasında bir ilişki olabilir, örnekleri de var. Mesela, Picasso’nun boğaları İspanya’yla ilgili temaları işlemekte, hatta İspanya’nın yansıması denilebilir onlar için. Belki de en önemli çağdaş sanatçılardan biriydi Picasso. Buna yakın pek çok örnek verilebilir. Bence de olması lazım gelen bir şey. Yani kendi kültüründen de bir şeylerin dünyaya açılması açısından çok önemli bir şey bunun uygulanması. Kendi kültürünle ilgili temaları iyi bilmek gerekli, bir şeyleri harmanlayıp sunmak için. Aynı zamanda bunları kendi hayatınla harmanlanmalı diye düşünüyorum. Öz kültürünü yansıtmak önem kazanıyor bugün. Önemli sanat merkezlerine, örneğin Amerika’ya gitsek, diğer sanatçılardan daha avantajlı bir durumda bir Türk sanatçısı. Şu an buna değer veriliyor, böyle düşünüyorum.