6 Mart 2008 Perşembe

Ulturgashev ile Zamanın Kıyısında (Söyleşi)

Doksanlı yılların ortalarına doğru, Hakas ressam Aleksey Ulturgashev’in resim anlayışı Rusya’daki sanat eleştirmenleri tarafından archaeo-art olarak adlandırılmıştı. Onun resimleri, bir zamansızlık hissi yaratmakta ama bu his ne geçmişe özlemi, ne de gelecek kaygısını barındırmakta; izleyenlerde her türlü zaman ölçütünden sıyrılan, sonsuz bir şimdiki zaman duygusunu bırakmakta... Bu da Şamanizm’de, zamanın bir döngü olarak algılanmasından kaynaklamakta sanırım. Ulturgashev’in resimleri, izleyeni dünyeviden koparmadan manevi bir alemin içine çekmekte, ona bakanlarda dingin bir his yaratmakta. Ressama, söyleşiden sonra bir resmini işaret ederek, konuyu işleyişini anlamak için ak mı? kara mı? olduğunu sordum. Hem ak, hem kara dedi yüzünde nadir beliren o dingin ve utangaç gülümsemesiyle...

Sizin sanatınız archaeo-art olarak adlandırıldı, bu tanımla kastedilen nedir? Archaeo-art’tan siz ne anlıyorsunuz?
Ulturgashev – Sayan-Altay topraklarında daha önce yaşayan halklardan bize miras olarak çok sayıda eser ve anıt kalmıştır; resimler, kaya resimleri, dikili taşlar. Bu esrelerin yapılış tarihi de milattan önce dört binli yıllara kadar iniyor. Bu yapıtların, anıtların tümü halkımıza miras olarak kalmıştır. Şamanlık, yani Kamlık inancı içinden geliyor onlar. Halkım gündelik hayatını bu kültürel mirasla yoğurmak suretiyle, yani onlarla iç içe yaşıyor ve aynı zamanda bu kültürel miras, halkımın kut (ruh) inancını da oluşturuyor. Sovyet zamanında benim şu an ürettiğim türde resimleri çizmek yasaklanıyordu. Resmi sanat anlayışında çalışan sınıf ideolojisi vardı. Böyle bir anlayış uygulanıyordu. Resmi olmayan sanat anlayışında olan üretimler resimden kabul edilmiyordu. Yok sayılıyordu. 1992’de Sovyetler dağıldı, ideolojisi de sona erdi ve çoğu ressam biz neyi çizeceğiz diye düşünmeye başladı. Bir boşluk içinde buldular kendilerini. Ama aslını söylemek gerekirse asırlar öncesine dayalı o yüklü olan bilgi benim içimde vardı ve kendiliğinden dışarı çıktı. Neyi çizmeliyim konusunda daha önce hiç düşünmemiştim. Halkımın Kamlık inancı ve gelenekleri, özellikle Kamlık inancı -ki uzun yıllar boyunca kapalıydı, baskılanmış idi bu inanç- bende su yüzüne çıktı. Böylelikle sanat dünyasında sanatım archaeo-art olarak adlandırılmış oldu. Halkıma ait olanlar, çok eski dönemlerde yaşamış olan şeyler, nesneler şimdiki zamanı da yaşattırıyor, geçmişe de dönüyor ve bir anlamda yeniden yorumlanıyorlar. Bu da günümüzdeki estetik anlayışın çerçevesinde ve günümüzde bizim halkımız için zannederim ki çok gerekli bir konudur. Gereksinim olan bir konudur. Güzel bir konudur. O kaya resimleri hem Kamlığın içinde yer alır, hem de biz Türklerin tarihi içinde yer alır, bizimle bir bütündür aslında ve Sayan-Altay bölgesinde yaşayan Hakaslar, Tuvalar, Altaylar gibi halklara yaşam gücü veriyor. Bugün yaşanan ekonomik zorluklar sıkıntılar içerisindeki halka bir tür destek oluyor. Bizim halkımız bu sanat tarzı üzerinden yüzünü yeniden keşfediyor.

Maneviyattan bahsediyoruz, peki bu maneviyata dönüş içe dönüş, içe kapanmak gibi değil de dışa dönüş gibi bir şey oluyor sanırım bir yandan da...
Ulturgashev – Doğrudur, dışa doğru bir açılım süreci yaşanıyor...

Şamanizm’de günlük hayata dahil olanla, mitik alanda olan birbirinden kopuk değil. Örneğin Hıristiyanlıkta ve İslam’daki gibi bir kutsal zaman anlayışı karşımıza çıkmıyor. Şamanizm’de sanki tüm zaman kutsal, bundan dolayı mı resimlerinizde bir zamansızlık hissi var?

Ulturgashev – Sibirya’nın önemli sanat merkezlerinden birisi olan Kuznetsk şehrinden, Moskova’da bile itibarlı, konusunda uzman bir sanat bilimcisi arkadaşım, bu tarz çalışmalarımın bin yılların içinden gelip geçen bir köprü vazifesi gördüğünü söyledi.

Resimlerinizde özellikle oluşturulmuş bir evren var. Bu resimlerde; figürle, işaretle, renklerle karşımıza çıkıyor adeta. Size ait olan bu evreni, bu dünyayı nasıl tanımlarsınız? Hikaye anlatan mı? Tanık olan mı?

Ulturgashev – Ben kendi sanatımda şöyle bir düşünceyi ortaya koyuyorum. Birkaç evrenden, dünyadan oluşan bir düşüncedir bu. İlk düşünce dünyası, halkımızın mirası çoğunlukla müzelerde, bir karanlığın içinde yatıyor. Onu kimse görmüyor, dışarı açılamıyorlar. Sanatımla onları dışa taşıyabiliyorum ve gücünü de hissedebiliyorum. Çalışmalarımda, Mısır piramitleriyle yaşıt bu mirasın aynı zamanda bütün Türklerin maneviyat kökünü oluşturduğunu düşünüyorum. Bu anıtlar, tarihi alt yapımızı oluşturuyor yani bizim tarihi referansımız. Onların önemi dünya çapında, yaygın olarak bilinmemesine rağmen. Bir başka dünyam ise bizim halkımızın içindedir. Kamlık inancı ve o inancın doğaya, toprağa, suya bakışında. Kamlık inancının içinde yaşayanlar dünyayla, havayla, ormanla bir uyum içindeler. Bu uyum sayesinde, insanın aklı da sağlam oluyor, ailesi de sağlam oluyor, mutluluğu da...

Bir sonraki soru olarak soracaktım, yanıtını verdiniz. Şamanın iyileştirme fonksiyonu da bu resimlerde de var gibi...

Ulturgashev – Aslında pek çok kişi, ilgili sanatsever, ben özellikle böyle bir şeye eğilmesem de, buna benzer şeyler söylüyor. Resimlerimden ılık bir enerjinin, bir dinginliğin yayıldığını belirtiyorlar.

Bu geleneksel resimler aslında deriye taşa, ağaca yapılan resimlerdir. Malzeme olarak sizin kullandığınız batı kaynaklı tuval ve yağlı boya. Bu noktadan hareketle, siz taşa ya da tahtaya yapılıyormuş gibi tuvali dokulandırıyor musunuz? Böyle bir yüzey olduğunu düşünerek mi yapıyorsunuz resimlerinizi?

Ulturgashev – Çalışmam esnasında kullandığım malzemenin hiçbir önemi yok. Binlerce sene önce yapılan resimler için taş, o dönem için kolay bulunan bir malzemeydi. Dolayısıyla bugün modern malzeme ne ise onu kullanıyorum. Önemli olan o yaratıcı süreç içerisinde fark etmeksizin, herhangi bir malzeme ile çalışarak, yüreğinden çıkan bir ses, bir ifadeyi fırçanın ucundan tuvale ve ya başka bir malzemeye aktarabilmek, yani açık bir zihinle (eliyle göğü işaret ediyor) yukarıdan gelen bir enerjiyi, bir iradeyi yansıtabilmektir.