6 Mart 2008 Perşembe

Asker Ağıtları (Makale)

Ağıt aslında, türkü ya da deme olarak adlandırılan ve içinde bir bellek oluşturma mantığı barındıran halk müziği formlarından biridir yalnızca. Ama onu diğerlerinden farklı kılan, dinleyenin yüreğine dokunan bir tarafı oluşudur. Ölünün başında ya da ardından yapılan bu törensel uygulamaya birçok kültürde rastlanmaktadır. Anadolu ağıtlarının farkı ise içinde barındırdığı kültürel kodları tarafından hemen diğerlerinden ayrılır. Bu ağıtı yakan kişinin yaşam alanını, yaşama bakışını, çağrışımlardan yararlanarak bir anlatı oluşturma tarzını yansıtmaktadır.
Ezgili bir şekilde ölüye ağlamayı hemen hemen Anadolu’nun her yöresinde sadece kadınlar düzenler ve yürütür. Bu olguyu bozan tek örnek savaş dönemlerinde askerlerin yaktığı ağıtlardır. Bu ağıtlar hemen tümüyle diğer ağıtlardan ayrılır. Bu ağıtlarda vatan sevgisi yanında, savaşın korkunçluğu, kaybetme, birbirini bulamama, hastaneler gibi diğer ağıtlarda rastlanmayan olgulara rastlanır;

Hastanede yatıyor
Kolların serbest atıyor
Emaneti sana deyip
Çalıp yakamı tutuyor


Ağıtlar bahsettiği konuya doğrudan, iç yakan bir girişle başlamaktadır. Halk şiirinde rastlanan uyak ve ölçü anlayışına burada da rastlanır. Ağıtların ilk dörtlükleri ölümün kendisinden söz etmeden ölümün aniliğini, nedenini, niçin gerçekleştiğini anıştırma yoluyla eklemektedir. Bu ağıtı yakan kişinin isyanını, duygu durumunu anlatan girişlerdir;

Dağlarda ordu kuruldu
Hücum borusu vuruldu
Bir Sarıkamış uğruna
Doksan bin fidan kırıldı

Ağıtlar serzenişlerle bezenmiştir. Öykü kurgusu neredeyse kırık dökük ve sıra tanımayan bir halde sunulur. Ağıtlarda çoğu zaman ölenin azından aktarılır olaylar. Kimi zaman da yer, yön, zaman ve nedenlere yer verilir. Yer yön belirtilmesi dışında görsellik oluşturan bir anlatı benimsenmiştir asker ağıtlarında;

Bergama’nın önü yazı
Yayılır ördeği kazı
Tabur Azizeye’ye gelmiş
Yol gösteriyor emmim kızı

Alaca işlik kırmalı
Mavi şalvar sırmalı
Koğuşta kefen biçilir
Dayanıp nasıl durmalı
Asker ağıtlarında, ağıtı yakanın tanıklığı, hazin bir hal almaktadır. Kişi kendi kimliğini, ölenin adını, ölüm yerini ve şeklini çoğu zaman ağıtlarda belirtir. Bu yüzden bu ağıtlarda diğer türkü formlarında ya da ağıtlarda rastlanmayan bir belge-bellek durumundan söz edilebilir. Burada kişinin tanıtımı olarak geçmişinden örnekler sunulur ve ölüm anıyla bir karşılaştırma yapılır;

Oğlanın adı Hamza
Samsun’da yettik denize
Fukara demeyin bize
Beş bin altın takmış kıza

Şahit olma durumu öylesine güçlüdür ki, bu belki de ağıtı dinleyende aynı acıyı çekme halini yaratmak için benimsenmiştir, aşağıda çavuşun komutanı için yaktığı ağıtta olduğu gibi;

Yol üstünde yeşil yaprak
Yel vurdukça efileyor
Düşman kamayı sokunca
Kumandanım ofuluyor

Şu Feke’nin kara taşı
Yandı ciğerimin başı
Öldüğünü aramayom
Ardında yok bir kardaşı


Anlatıldığına göre, Çanakkale Savaşına iki kardeş katılmıştır, kardeşlerden biri hastaneye düşer. Diğer kardeş nöbetten geldiğinde kardeşinin öldüğünü görür. Aşağıdaki, ağıt hayatta kalan kardeşin yaktığı ağıttır, belki de asker ağıtları arasında en dokunaklı olanı da budur;

Kardaş bakar yüksek camdan
Kalbim arınmıyor gamdan
Ben ne diyeyim İnce Osman’ım
Gamlıların sorar benden

İstanbul’dan çıkar tatar
Kamçısını bana atar
Kardaşım yüzün görmedim
Servinin dibinde yatar

Çanakkale geçeyim mi?
Yeşil bayrak açayım mı?
Beşinci ordu tabur olmuş
İnce Osman’ım seçeyim mi?

İstanbul yıldıza karşı
Üsküdar’da büyük çarşı
Ağlaşalım İnce Osman’ım
Oturalım karşı karşı