16 Şubat 2008 Cumartesi

Vadi Ağzında (Makale)

İlk iki yazıda saptamak ve kaydetmek üzerinde durduk. Önce saptanan sonra kaydedilen sonuç olarak aktarılacaktı. Bu yazıda aktarmanın işlevi ve dönüştüğü olgular irdelenecek. Aslında aktarmak gerçektende saptamanın ve kaydetmenin nihai sonucudur. Saptamanın ve kaydetmenin asıl amacı onu zamanın yıpratmasına karşı korumayı amaçlar. Böylelikle tecrübe ya da o toplum için hatırlanması gereken değer bir sonraki kuşağa aktarılır. İnsanoğlunun bedeni dışında yardımcı aletler üretmesi, kısa sürede bedeninden yabancı ama bedenini tamamlayıcı nesnelerle birlikte yaşamasını getirmiştir. İşte bu kültürün başlangıcıdır.
Peki aktarmanın işlevi nedir? Aktarmak, yeni kuşağa bir önceki kuşağın deneyimini iletmekten ibaret gibi gelebilir, ama aslında sadece bu işe yaramaz. Aktarmak o topluluğun kimliğini de oluşturur. Bu kimlik kısa sürede o topluluğun ortak mirası haline gelir, ki bu da insana özgü bir şeydir.
Örnek oluşturması için burada bir laboratuar toplum yaratalım. Bu topluluğun adını Á olarak seçelim. Á halkı iki tepenin arasında, bir vadide, bir ormanın kıyısında yaşayan toplayıcı bir topluluk olsun. Bu insanlar dağlık bir bölgede, dolayısıyla iklim şartlarının sertliğiyle mücadele ettiklerini düşünelim. Çocuk ölüm oranının yüksek olacağı bu toplumda doğum ve ölümün anlamını düşünelim. Kısa sürede doğuma yardım eden yaşlı kadınların önem kazanması, dinsel bir anlama bürünmesi kaçınılmazdır. Bu kadınlar doğumla, çocuk hastalıklarıyla ilgi deneme-yanılma yollu tecrübelerini kızlarına aktarmaktadır diyelim. Bu kısa sürede Á toplumunda dinsel işlevi olan bir kadın grubunun oluşmasına ve bu grubun dinsel bir işlev kazanmasına neden olacaktır. Bitki şifacılığını öğrenme -ki bu da bir tür tecrübe aktarma yoludur- bu kadın kastını, toplayıcı Á halkında saygınlar haline getirir. Bu kadınlara şifacı-ebeler diyelim ve onları Á(a) olarak adlandıralım. Toplum toplayıcılık yanında bazı kuşları da avlamaktadırlar. Bu ilkel avcılık kadınlardan çok genç erkeklerin işi olmaya başlayınca, topluluk içinde aktarılacak bir bilgi kümesi daha oluşur. Önce tesadüfe dayanan av yöntemleri bir kuşak içinde yeni avcılık biçemlerine dönüşecektir. Bu topluluk kısa sürede sadece toplayıcı olan Á toplumunun çevresini ve içyapılarını değiştirir. Bu topluluğa da avcılar diyelim ve onları Á(b) olarak tanımlayalım. Her iki topluluk da kısa sürede kendi iktidar alanlarını belirleyecektir. Bu da bu toplulukta ikili bir tecrübe aktarımını doğuracaktır.
Aktarmak niye ve kimler tarafından önemsenmiştir sorusuna bu laboratuar toplumundan yola çıkarak yanıt arayabiliriz. Á(a) ve Á(b) alt-toplumları aktardıkları tecrübenin kapalı kalmasını, bir topluluğun malı olmasını düşünür. Bu gizli topluluk o toplumun ön gördüğü ayinsel tutumların, kültürün ana hattını oluşturabilir. Ama Á topluluğu bir vadi ağzında değil de bir çölde olsaydı ve kadınlara bırakılmış olan küçük yemişleri toplama işinden hiç haberdar olmasalardı durumları çok farklı olabilirdi. Aynı Á halkını Amazon ormanlarına yerleştirseydik ve iklim koşullarını değiştirseydik başka sonuçlarda karşılaşabilirdik. Aslında bir toplumun aktarma sorunsalına nasıl bir çözümle yaklaştığı kolay kolay formüle dökülebilecek gibi görünmemekte. Á toplumumuzda iki grup arasında oluşacak olası ilişkiler örneğin; [Á(a) büyüktür Á(b)] ya da [Á(a) küçüktür Á(b)] ve ya [Á(a) eşittir Á(b)], o toplumun aktarma biçimlerini belirleyen bir başlangıç noktası oluşturabilir. [Á(a) küçüktür Á(b)] durumunda avcı alt topluluğu şifacı-ebe topluluğu üzerinde söz hakkı sağlamıştır. Bu toplumda genç erkeklerin erginleme (ergenliğe geçiş) ayinlerine rastlanır; bu müziğe ve kültüre damgasını vuran bir epik (kahramanlık) yaklaşımı, aşama yapma isteğini su yüzüne çıkartır. [Á(a) büyüktür Á(b)] durumunda şifacı-ebe olarak adlandırılan kadın seçkinler toplumun önderleridir. Bu toplumda şifacı şamanlar görülmektedirler. İktidar biçimi çok çeşitli olabilir. Danışman olarak yer alan bir kadın şaman, bir eril figürün toplum lideri olmasına rastlanabilir. Ama bu biçimiyle Á toplumu salt ya da karma anaerkil bir modeli benimsemiştir. [Á(a) eşittir Á(b)] biçimi ise, yani iki alt-grubun neredeyse eşit olmasına ise örneğin Bora-Witoto dilleri konuşan Amazon Yerlilerinde rastlanan bir durumdur. Bazı Tibet-Burman toplumlarında da benzer koşullar vardır ama belirttiğim gibi bu duruma çok sık rastlanılmamaktadır.
Yukarıda koşulları basit olarak tasarlanmış küçük bir toplumdan bahsetmekteyiz. Ama çağlar geçtikçe toplumların oluşturduğu formüller de karmaşıklaşmaktadır. Örneğin Roma toplumu için Ŕ dersek belki de kısaca; Ŕ[1Ŕ(a) büyüktür Ŕ(b) küçüktür Ŕ(c) eşittir 2Ŕ(d) büyüktür Ŕ(e) küçüktür Ŕ(f)] / Ŕ[3Ŕ...] / Ŕ[4Ŕ...] / ... şeklinde aktarılabilirdi. Bu kabataslak formül sadece işin çapraşıklığını anlatmaya çalışmakta.
Aktaranın ve aktarılanın doğasına gelince. Aktaran o toplumda muhakkak değer verilen kişi olacaktır. Bu en ilkel toplumdan, en modern topluma değin böyledir. Aktaranlar Á toplumunsa şifacı-ebeler ve avcılardır. Modern toplumlarda sanat-kültür adamları, bilim adamları, o toplumun aydınlarıdır aktaranlar. Hoş ülkemizde bilen bildiğini mezara götürme eğilimdedir ama zaten burada aktarma sıradüzeni bozulmuş milletlerden söz etmemekteyiz. Aktarılanın doğası ise simgelerde kendini gösterir. Bu o toplumun kimliğini oluşturur. Dünyadaki tüm bireylerin, Ohio’da oturan o bön Protestan’a benzetilmeye çalışıldığı günümüz dünyasında, aktaranın ve aktarılanın anlamı daha da önem kazanmakta. Bu süslerden arınma sürecinde her toplum küreselleşmenin zımparalamasına ya da cilalamasına maruz kalmakta. Aktaran aktardığının anlamını değiştirmekte. Bu bozulma süreci tek renkli, bir biçim, üniformalı bir dünyaya doğru götürüyor bizi.
Aktaranlar ilk başta hafızaya dayanan ezberciler, nota ve harf biriktirenler, kütüphane kuranlar ve kütüphane yakanlardı. Ama şu sıralar biriktirilen ve aktarılan kavramları sanal bilgi havuzları (örneğin PC, İnternet) sayesinde birbirine karışmışa ya da birbirine dönüşmüşe benziyor. Bilgisayar sonuçta bir cihaz ama diğer cihazlardan farklı olarak aynı anda da bir ortam. Bu da bilginin depolanması ve aktarılması biçimlerini çağımızda daha çapraşık hale getirmekte. Á toplumunda ilk kuş avcılarının ortaya çıkışı o toplumu değiştirmişti anımsarsanız. Peki ya PC nelere sebep oldu?
Aktaranlar eğer ezberleyen değilse, yani sadece hafızasına güvenmiyorsa muhakkak cihaz kullanır. Bu çağlar içinde çeşitli şekillerde karşımıza çıkar. Aktarma araçları harf, sayı ve resimler öğelerdir. Naxi halkının Yunnan (Güney Çin) bölgesinde yeşeren Dong-ba inancını aktardığı ve hala kullandığı Naxi hiyeroglifleri günümüzde yaşayan ve aktarılan belki de tek resim-yazıdır. Günümüze değin harf ve sayı sistemleri olgunlaşmıştır. Aktarmanın araçları modern çağda farklı saptama ve kaydetme cihazıyla değişime uğramıştır. Artık an kesitlerini de kaydedip aktarabiliyoruz. Aktarılan bir süre sonra depolanması gerekene dönüşmekte.
Bu süreçte zamana yenik düşmeyenler de vardır. Bu da bir aktarma aleti olarak hafızadır. Hala bazı toplumlarda okur-yazar olmamak nedeniyle hafızasına kaydedenler bulunmaktadır. Kaydetmenin, saptamanın ve aktarmanın ilk biçeminin bu olduğunu defalarca zikrettik. Ama Á halkı için geçerli olan bu çağda o kadar da yaygın değil.
Aktarmada en etkili yöntem, anı saptamakta inanılmaz bir yetisi olan müzik aslında. Her toplumda müzik bir bellek işlevi de görmektedir. Müziğin belleği o toplumun kimliği için önemlidir. Á toplumunda ayinlerin her biri için müzik kaçınılmaz bir hatırlatma nesnesi olarak o toplumun kimliğini belirler. Toplumun yeni üyelerine topluluğun geçmişi kuşaklar boyunca öğretilen efsanelerin seslendirildiği şarkılarla aktarılır. Müzik bu yüzden hala kimlik oluşturan ve aktaran bir işleve sahiptir. Çağdaş toplumda da hala müzik kişinin statüsünü belirlemektedir. Bu olgu, erginleme ayinlerini unutmuş Batı Toplumunda ortaya çıkan alt-kültürlerde gençlerin çevresinde toplandığı yeni kimliklere işaret eder. Bakınız Hippi akımı, Punk ve bunun gibi...
Aktarmanın zaman içinde eğlenceye dönüşmesiyse gerçekten ilginçtir. Kutsal olanlar anlamlarında sıyrılmış, bireye keyif veren nesnelere dönüşmüştür. Aktarma nesneleri tarih içinde insan hafızası dışında kağıt, taş, tahta ve benzeri işlene bilen dayanıklı malzemelerdi. Günümüzde ise teyp bandı, CD, plak ve diğerleridir. Bu dönüşüm kavramsal olduğu kadar somuttur da. Aktarmanın zorunluluğu sonraları, aktarılanın bireyselleşmesiyle ilk kişisel koleksiyonculuğun ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır.
Tasarladığımız o vadi ağında yaşayan Á toplumu tarih içinde birçok değişime maruz kalacaktır. Ama bu değişim süreci küreselleşmenin pençesinde bulunan her toplumun başına gelen bir etiketlenmeye de dönüşebilir. Televizyonda her izlediğimde dehşete düştüğüm şu National Geographic programında, yemek pişirirken sanki nesli tükenen bir hayvan türü gibi görüntülenen ihtiyar Karaim kadın aklıma geliyor. Artık birkaç kişinin konuştuğu dilde yemeğin tarifini verirken programın bir tokat gibi yüzünüze inen sloganıyla karşılaşıyorsunuz; farklılıkları alkışlamak mı ne? İşte öyle bir şey. Dediğim gibi bu süslerden arındırılma sürecinde umarım her toplum aktardığının değerini, kimliğinin oluşunu sağlıklı bir biçimde kavramaya devam eder, aynı vadi ağzında eski şarkılarını söylemeyi sürdürür.

1.1.2005 Ankara