12 Şubat 2008 Salı

Halil Turanlı'nın En Sevdiğim Kitabı Anarşik Armonik (Kitap Eleştiri)

Anarşik sıfatı tahakkümü ortadan kaldırmayı hedefleyen her türlü eğilimi betimler. Armoni ise bir önerilen eksen etrafında sesleri belirli bir sıradüzene sokma sanatının ismidir. Bu isim ve sıfat yan yana geldiğinde ismin sıfat içinde bozulması söz konusu olmakta, yani sıradüzenin tahakkümden sıyrılması. İşte Halil Turanlı’nın 2003 yılında yayımlanmış bu kitabı, Anarşik Armoni de tam bunu anlatıyor. 1960’larda biçimlenmeye başlayan yeni Sol muhalefet hareketinden 1999 yılında Dünya Ticaret Örgütünü protesto eden eylemcilere dek uzanana yeni fikirlerin sese nasıl büründüğü ile ilgili bir kitap. Denemelerde bu fikirlerin bükünlenişi aktarılmakta. Önsözde yazar tarafından belirtildiği gibi yeni isyancı kuşağın müziğini, bu müziğin köklü geçmişini tanıtmayı amaçlıyor, umutsuzların dünyasına umut taşıyan itaatsiz bilincin sesinden dem vuruyor.
Kitabın ilk bölümü Doğrudan Eylem ve Estetik Etkinlik adını taşımakta. Birinci bölümün ilk denemesi Büyük Reddediş Herbert Marcus isimli düşünürün politik devrimle bağ kuran sanat elbette ki yıkıcıdır savından yola çıkarak tarih içinde örneklerle örülmüş bir yazı. Avangard kavramının ilk kullanışı, kökenlerine değinilirken Fütüristlere, Spartakistlere, Sovyet Devrimine dek uzanan bir çağı çözümlemekte. Living Theatre oyuncularının Odeon’u işgalinden özgür caza (free jazz) 30 kasım 1999 Seattle sokak gösterilerine dek geniş bir tarihi dilimi baş döndürücü bir hızla, birbirine bağlamlı olarak aktarmakta.
Birinci Bölümün ikinci denemesi John Cage’in Hiyerarşileri Yıkan Müziği ismini taşımakta. Adından da anlaşıldığı üzere Yirminci Yüzyılın en önemli öncü müzisyen ve kompozitörlerinden olan John Cage ve müziği bu denemede konu edilmiş. Cage, tüm kitapta bir leitmotif olarak karşımıza çıkmakta. Hoş bu kaçınılmaz çünkü gerçekten de çağdaşımız hemen hemen tüm öncü müzisyenler ya ondan etkilenmiştir ya da onun karşı tezi bir müziği üretmeye çabalar. Denemede aktarıldığı gibi Cage’e göre müzik, eşitlikçi toplumun analogu, ideal toplum yönünde atılmış bir adım olmalı, politik ve toplumsal değişimleri duyurmalıdır. Cage’in seyir defteri aktarılırken özellikle batı çalgılarının kraliçesi piyanonun sesini bozmakla işe başlaması hoş bir anekdot olarak aktarılmış. Seslerin doğal ortamlarında, doğal hallerinde duyulmasını istemesi sonucunda ona müzik tarihinde yapılacak en son şeyi de yapmasına neden olmuştur; 4’33 isimli eser. Beste bestecinin denetimi altına girmemiş özgür, efendisiz seslerin müziği olarak yazar tarafından sunulmakta. 4’33 yapıtından bahsetmemiz gerekirse; eser piyanonun kapağını açarak nota kağıdında dört dakika kadar süren susları izlemesi yani çalgının çalınmaması üzerine kurulmuştur. Yazıda tonal bir çeken üzerine odaklanan batı müziğinin yerine kromatizmi ya da diziselliği öneren çağdaş müziğin amacından da bahsedilmekte fazla derinlemesine olmasa da. Yazı Cage’in müzikal yöntemi hakkında güzel örneklemelerle bezenmiş. Cage’in politik tavrına da değinilmiş. Örneğin ölümünden yaklaşık bir yıl önce Almanya’daki otonomcu grupların ev işgaline destek vermesi gibi. Cage’in müziği onun anarşist ve pasifist dünya görüşünden yararlanarak çözümlenmiş.
Birinci bölümün diğer denemeleri Sesleri Özgürce Örgütlemek, 21. Yüzyıl Müziğinde Konçerto, Yeni Bir Armoni İçin Disiplinli Bir Araştırma ile devam etmekte. İlk deneme Stockhausen’in öğrencisi olmuş İngiliz çağdaş müziğinin önemli isimlerinden Cornelius Cardew hakkında. Cardew kolektif doğaçlamaya ağırlık veren tarzını geliştirirken aldığı yol işaretçileri olarak müzik eğitimi almamış icracıları, amatörleri de müziğinin içine katmaya çalışan bir özgürlükçü olarak anılmakta. Onun içinde yer aldığı AMM isimli müzik grubunun Pink Floyd’un Syd Barrett’li dönemini oldukça etkilediği de yazıda aktarılmakta. İkinci yazı 21. Yüzyıl Müziğinde Konçerto ise yine AMM topluluğunda olan piyanist John Tilbury’nin eserleri aktarılmakta. Besteci Cage cephesinde yer almış ve diziselliğe tepki duyan ve hiyerarşiyi reddedenler arasına katılmıştır. Tilbury daha sonra Keith Rowe’un kurduğu Mimeo topluluğu ile de çalışmalarda bulunmuştur. Mimeo, aktarıldığı üzere, dijital teknolojiden ve sample tekniklerinden yararlanarak laptop’larla, yapıbozuma uğramış gitarlarla, dönüştürülmüş elektro-akustik çalgı ve araçlarla müzik yapan, maraton uzunluğundaki konserleriyle tanınan bir topluluk. Yeni Bir Armoni İçin Disiplinli Bir Araştırma başlıklı yazıysa besteci Frederic Rzewski hakkında. Bu radikal bestecinin 1950’lerde Amerika’da ana akım haline gelen Milton Babbitt’in tümel diziselliğine hiçbir zaman yakınlık duymaması, aldığı bursla gittiği Avrupa’da Stockhausen’in topluluğuna piyanist olarak katılması ve özgün müziğini geliştirmesi aktarılmakta. 1960’ların özgür cazcılar ve yeni arayışları olan çağdaş bestecilerin buluştuğu Roma’da Alvin Curran, ve Richard Teiltelbaum ile özgür doğaçlama topluluğu MEV’i kurmuş, özellikle yazıda aktarılan karşı müzik ya da yerleşik müziğin bilinen kalıplarını aşma konusunda deneylere girişmesi anlatılmış. Yazıda bahsedilen ve MEV tarafından geliştirilen işgal edilen mekan, yaratılan mekan, ayrıca ses havuzu kavramları oldukça ilginç.
Birinci bölümün bir sonraki yazısı başlığından da anlaşılacağı üzere bir röportaj: Richard Teiltelbaum İle Söyleşi. Söyleşide Luigi Nono ile olan çalışmalarından Cage’in müziğine, aldığı müzik eğitiminden Living Theatre topluluğuna dek birçok konu üzerine sohbet edilmiş. Birinci bölümün son dört denemesiyse: Ses Havuzu, Kitlesel Kıyımları Protesto Eden Müzik, İşçi Sınıfı İçin Minimalizm, Arkaik ve Deneyci başlıklarını taşıyor. Ses Havuzu yazısı Alvin Curran ve MEV topluluğundan bahsetmekte. Deneme ismini topluluğun “gelin bir ses getirin ve havuza atın” olan ünlü sloganından ismini almış. MEV izleyiciyi pasif kalmamaya teşvik etmiş ve evlerinden konserlerine gelirken ses çıkaran herhangi bir nesneyi de yanlarında getirmelerini istemiş. Kitlesel Kıyımları Protesto Eden Müzik yazısı da kısmen MEV grubuyla ilgili. Grubun üyelerinden olan Garrett List’ten bahseden yazıda sanatçının Rwanda 94 isimli eseriyle Ruanda’da yaşanan kitlesel kıyıma duyduğu tepkiyi müziğinde nasıl anlattığı aktarılmakta. İşçi Sınıfı İçin Minimalizm isimli denemeyse politik avangardın önemli isimlerinden Louis Andriessen hakkında. Arkaik ve Deneyci ise Nancorrow isimli, mekanik piyano için eserler üretmiş deneysel müzisyen hakkında. Nancorrow, İspanya İç Savaşında cephede yer aldığı ve Amerikan Komünist partisine üye olduğu için ülkesini terk etmek zorunda kalmış ilginç bir müzik adamı. Yazıda aktarıldığına göre, Nancorrow 1980’lerde geleneksel çalgılar için de müzik yazmaya tekrar başlamış ve Kronos Quartet, piyanist Ursula Oppens için eserler yaratırken, Frank Zappa “Sarı Köpek Balığı” konser dizisinde onun eserlerine de yer vermiş.
İkinci Bölüm Ateş Hattında Semiyotik Gerilla Savaşı başlığını taşımakta. Bölümün ilk denemesi Ses Yayılmacılığı, eserin nerde bittiği, alıntıyla çalıntı arasındaki sınırı belirsizleştiren müzisyen John Oswald’dan bahsetmekte. Elvis Presley’den Michael Jackson’a dek uzanan bir ses dağarını kamu malı sayarak yaptığı alıntı/çalıntı sample örgülerini yayımlayan John Oswald’ın hikayesi gerçekten çok ilginç. Telif hakları yasasıyla başı derde giren müzikçi ses yağmacılığı kavramını geliştirmesiyle ünlü. Bölümün ikinci yazısıysa Steril Kültüre Karşı Medya Sabotörleri adını taşımakta. İsminden de anlaşılacağı üzere, U2 isimli rock grubundan yaptığı alıntı/çalıntı yüzünden başı derde giren Negativland’ın hikayesi var. Bölümün bir sonraki yazısı Doğrudan Politik başlığını taşımakta ve denemede alan sesleri derleyerek bunları işleyip müzik haline getiren Ultra Red grubu anlatılmakta. Ultra Red çeşitli sokak gösterilerinden derlediği sesleri harmanlıyor ve müziğini bu belgeselci yaklaşımdan kotarıyor. Bölümün son yazısı Eylemci Müzisyen başlığını taşıyor. Bu deneme müziğin yerleşik kurallarıyla oynayan, farklı disiplinler arasında köprü kuran tarzıyla ilginç bir müzisyenden, Christopher DeLaurenti’den bahsetmekte. Müzisyenin Dünya Ticaret Örgütünü protesto eden Seattle eylemcilerinin seslerinden derlediği eseri de anılmakta.
Üçüncü bölüm Kahkahanın Grameri, Gürültünün Estetiği başlığı taşımakta. Bu bölümün ilk yazısı Cehennemî Gürültü Ekibi başlığı taşıyor ve aynı ismi taşıyan anarşist sokak grubundan bahsediyor. Topluluk adını ilk kez 1999 yılında Seattle küreselleşme karşıtlarının eylemlerinde duyurdu. İkinci deneme Muzak Her Yerde, ilginç bir savı kanıtlamaya çalışan bir deneme; bu sav popüler müziğin sonik bir valium olduğunu ileri sürmekte ve bu uyuşturan şeyin müzik değil muzak olduğunu anlatan Klaus Maeck’in seksenlerde yaptığı Şifre Çözücü filmine göndermelerle örülü. Üçüncü bölümün üçüncü denemesi Dinleme Alışkanlıklarına Saldıran Karşı Müzik adını taşımakta. Sydney Avustralya’da kurulan Sosyalist Hastalar Kolektivitesi’nin inanılması güç hikayesi anlatılmış bu yazıda. Bu topluluk akıl hastalarından oluşmakta, gerisini siz tahmin edin. Bölümün son yazısı Siyah Domuz Özgürlük Cephesi başlığına sahip. Bu ilginç müzik grubunun mistik anarşist Hâkim Bey’den Yeats’e uzanan renk paletinden ve düşünsel zemininden bahsedilmekte.
Dördüncü bölüm Özgür Caz adından anlaşılacağı üzere free jazz müziğinin politik alt yapısına odaklanan yazılardan oluşmuş. İlk yazı Siyah Panterler ve Caz başlıklı. Yazıda piyanist Horace Tapscott’un yürüttüğü siyahlar arasında eğitimle sosyal dayanışma çalışmalarının nasıl Siyah Panterlere örnek teşkil ettiği anlatılmakta. İkinci deneme cazın özgün kişiliği Steve Lacy’den bahseden Steve Lacy’nin Organik Müziği adını taşıyor. Bir sonraki yazıda bir portre New York Sokaklarında Anarşist Bir Cazcı: Daniel Carter. Bölüm Maymun Orkestrası adını taşıyan yazıyla devam ediyor. Fred Ho’nun aynı ismi taşıyan grubu ve öteki coğrafyaların müziğini sadece bir sonik süs ya da egzotik öğe olarak kullanmayan, yaratıcı bir melezleşmenin peşinde olan müziği anlatılmış. Bölümün son yazısı Ekim Devrimi Anısına adını taşımakta. Yazı Borah Bergman isimli günümüz cazının en yaratıcı piyanistinden söz ediyor.
Beşinci Bölüm Anarko Punk ve Ötesi adını taşımakta. İlk yazı Provolar’dan Durumculara, The Ex isimli Hollandalı punk rock grubunun hikayesini ve müziklerinin zaman içinde ulaştığı menzili anlatmakta. Grubun ünlü anarşist punk grubu Chumbawamba ile ortak projeleri, müziklerinde kullandıkları etnikten gürültüye dek geniş renk paletleri gerçekten ilginç. İkinci yazı Siyah Çivi, Mecca Normal ve Rhythm Activism isimli küreselleşme karşıtı deneysel grupları konu edinmiş. Bu gruplarım-n müzik icra etme biçimleri ve kadroları gerçekten çok ilginç. Altıncı Bölüm ise Müzik ve Feminist Politika başlığını taşıyor ve kadın hakları savunucusu müzisyen ve grupları konu ediniyor. Elektronik Arp icracısı Zeena Parkins, turntable sihirbazı Marine Rosenfeld bu bölümde konu edilen sanatçılar. Sonuç itibariyle, Halil Turanlı bu kitabında da, bir Fransız Devrimi öncesi ansiklopedisti gibi, müzik bahsinde gölgede kalmış hiçbir konu bırakmama kararlılığıyla yeraltı kültürünün mikrokozmosuna kavramlar sözlüğü yazmaya devam ediyor. O okuyucusuna yeni bilgiler, yeni donanımlar kazandıran bir yazar. Anarşik Armoni, tıpkı yazarın 1996’da yayımladığı Meleklerin Düştüğü Yer isimli kitabında olduğu gibi, şöyle bir haberdar olduğunuz ya da hiç bilmediğiniz konularda ilginç anekdotlarla hoş bir okuma keyfi bırakan bir kitap. Anarşik Armoni, yeraltının ve karşı kültürün Diderot’suna ait bu kitap, müziğin okurlarının arşivinde muhakkak olmalı.