15 Temmuz 2016 Cuma

Kara Daire | Savaş Çağman

Çayına iki şeker atıyorum. "Karıştır" diyorum "Hayatın gibi karıştır", gülüyoruz, mecazi gamzesi çocuksu yüzünde derinleşiyor. Sofralar kuruyoruz birbirimize, başka sofralarda buluşuyoruz, bazen kopuyoruz, bazen görüşüyoruz. Anımsa, evin kocaman penceresini açıp topuğunu pencereye dayayıp sigara içerdin. Galata Kulesine iner gibi yapan sokağa bakmaz, martı kanatlarını sayardın gecenin karanlığında. Çok kızardım sana bazen, içlenirdim, sarılmadan uyuduğumuz gecelerde neden diye sorardım? Neden böyle yapıyor? Seni anlamamak bencilliğim imiş meğer, keşke dinlemeyi bilseydim...
İki yaralı hayvan gibi saldırırdık birbirimize, gözlerimiz dolardı, özür dilemeden barışırdık. Kaçınılmazdı ayrıldık, ayrıldıktan sonraki ilk buluşmada, deseler, yemin edebilirdim liseyi onla okudum diye. Derindi aramızdaki, ben bazen uçurum sanırdım, bazen dipsiz bir deniz... Sımsıkı sarıldık, Firuzağa Camii'nin altındaki benim vejeteryanlığıma zıt kebapçıya oturduk. 
Anlamak istiyordu, nedir bu panik diye düşünüyordum. Çok acı çektik dedim, daha zarar vermeyelim birbirimize n'olur? Bazen insan karşısındakinin en kötü noktasını uyandırır. Sonra, şu şekerleri attıktan hemen sonra, sözlerim tükenince, bir onaylama hareketi midir bilmem sol bileğimi öptün. Minnet doluydu öpüş, teslimiyet doluydu, o an anlamamışım... Bilmeden, beni karanlığımdan öptün sen. Senden önce hep ben iyi biriyim derdim kibirle. Sen bana ne kadar kötü biri olabileceğimi de gösterdin. Şu ben iyiyim demelerin nasıl bir kibir olduğunu öğrettin, hem de öğrettiğini bile bilmeden.
Aradan bir yaz geçti, sol bileğime Ayn Sof kadar kara bir dairenin dövmesini yaptırdım; karanlık yanımı ve karanlığımı öpenleri unutmamak için. O kara daire benim canım sağ olsun deme noktam, her hatamda usulca, minnettar, o dövmeyi öpüyorum. Aslında iade edildiğinde ne hata var, ne sevap; olacak olan var en olması gerektiği gibi olmuş. Çayıma iki şeker atıyorum. "Karıştır" diyorum kendi kendime, "Hayatın gibi karıştır", gülümsüyorum...