Almanya’daki Türkler | Misafir
İşçilikten Ulusötesi Bağların Oluşumuna Geçiş Süreci, Birsen Şahin’in Phoenix Yayınevinden 2010’da
yayımlanan kitabı. Dünya’daki nüfusa vurulduğu zaman göç
hareketleri konusunda Çin, ikinci
sırada Hindistan, üçüncü sırada İsrail, dördüncü sırada ise Türkiye gelmektedir. Almanya’ya göç
tarihi 50nci yılına gelmiştir. Kitap birçok nedeni araştırırken özellikle
konumuz için önemli olan Türk işçilerin Almanya’da kalma nedenlerine de
değinmektedir. Bu konuda etnik-market yani yerel ürünlerin satıldığı pazarların
Almanya ekonomisi ve Türkler için anlamı üzerinde de durulmuştur. Kitapta
Almanya’ya göç beş aşamada anlatılır;
● 1956’lı yıllar: Bireysel
girişimciler ve özel aracılar
● 1960’lı yıllar: İkili
anlaşmalara dayanarak devletlerarası artan işgücü ihracı
● 1970’li yıllar: Ekonomik kriz, yabancı işçi alımının durdurulması,
turist göçmenlere yasal statü kazandırılması, aile birleşimleri
●1980’li yıllar: Çocuk eğitim sorunları, getto yaşamı, dernekleşme
hareketleri, sığınma isteklerinin artması, vize zorunluluğu, dönüş özendiren
yasalar
● 1990’lı yıllar: Yabancılar yasası, yabancıların kimlik kazanması,
artan yabancı düşmanlığı, etnik işletmelerin çoğalması, etnik ve dinsel
faaliyetlerin yaygınlık kazanması, siyasal hakların istenmesi.
Etnik-market uygulaması sadece döner
dükkânları ile sınırlı değil. Bunun yanında TV yayınları başlamadan önce Türk
filmlerinin video olarak pazarlanması ve müzik kasetleri Almanya’daki Türkler için önemli bir pazarı oluşturur. Almanya’daki Türkler ilkin özellikle
Türkiye’ye yatım yapma eğilimde olsalar da sonradan Almanya’da mülk edinme
durumu daha yaygınlık kazanmıştır.
1999 yılında Almanya’da doğan yabancı ailelerin çocuklarına vatandaşlık hakkı
düzenlemesi yapılmış, buna göre anne-babasının herhangi biri Alman vatandaşı
olanların otomatikman Alman vatandaşı olabilme ya da 18 yaşına geldiğinde kendi
tercihini yapabilme hakkı verilmiştir. (Vatandaşlıkla ilgili yasal ayrıntılar
s.45-47’dedir, istisnai durumlar da belirtilmiştir)
Almanya’daki Türklerin asimile olmama
sebeplerinden biri de akrabalık bağlarıdır. Kitapta Almanya’daki Türklerin
kuşaklar arasında dil kullanımı olarak Almanca-Türkçe karışık bir kama dili
2nci kuşaktan itibaren tercih ettikleri görülmektedir. İlk kuşak özellikle dil
bilmenin Almanya için anahtar olduğunu düşündüğü için, hemen çocuklarının hızla
Almanca konuşmaya özendirmiştir.
Almanya’daki Türkler arasında, görücü
usulü evlilik yapanların oranı %54 tanışarak evlenenlerin sayısı ise %46 olarak
hesaplanmıştır. Evlilikte yabancı eş seçimine %64 hayır olmaz derken, Alman
bayanla evlenmeye biraz daha sıcak bakılmakta, ama ilerde Türkiye’ye geri göçte
bu Alman kızın aile ile gelmeyeceği korkusu vardır. Din ve cenaze gibi işlerde
bir fark ortaya çıkar ve aile dağılır endişesi oldukça güçlüdür.
Türk toplumunun %80 eğer koşullar bir
gün uygun olursa Türkiye’ye geri dönerim demesine rağmen aslında geri dönme
oranı oldukça düşüktür. Birinci kuşağın dönme nedeni vatan hasreti, kendini ait
hissedememe şeklindeyken, İkinci kuşağınki vatan hasreti, kendini ait
hissedememe, iklim hava koşulları ve ırkçılık olarak görülür. Üçüncü kuşakta
ise nedenler; iklim hava koşulları, ırkçılık, daha iyi yaşam koşulları bulmak
şeklindedir. Almanya’da kalma nedenleri; Birinci kuşak için ekonomik koşullar,
çocuk ve torunlar başta olmak üzere, sağlık imkânları ve hayat koşulları
yasaların düzenli olması şeklindedir. İkinci kuşak; ekonomik koşullar, çocuk ve
torunlar, sağlık imkânları ve hayat koşulları yasaların düzenli olması yanında
haklarını öldürmemek için Almanya’da kalmaktadır. Üçüncü kuşak ise; sağlık
imkânları, hayat koşulları yasaların düzenli olması ve ekonomik koşulları daha
önemsemektedir.
Birinci kuşakta çocuklarını okutmak
konusunda önemli bir eğilim gözlemlenmektedir. Bunun yanında Almanya’daki Türk işçiler hem Almanya
hem de Türkiye’den emeklilik hakkı alma yoluna gitmektedir. 2nci ve 3ncü nesil
de tersine beyin göçü yaşar; yetişmiş ve üniversite okumuş olanlar Türkiye’ye
dönmektedir. Tüm hayatım boyunca Almanya’da kalmak istiyorum diyenlerin oranı
%0,4’tür.
1nci ve 3ncü kuşakların hemen hepsi
Türkiye’de gömülmek istemektedir. Türklerin çoğu uyum konusunu dil olarak
almakta, din ve örfler konusunda daha katı tutum izlemektedir. İşçi Türklerin
çoğunluğu, kendilerini pek çok konuda Almanlara benzemediğini düşünmektedir.
Almanya’da Türk TV yayıncılığının başlaması Almanya’da Türk bilincini ve dilini güçlendiren bir durum
yaratmıştır. Artık Alman medyasından daha fazla Tük medyası izlenmektedir.
Irkçı saldırılardan sonra Türk ve Almanlar arasına ister istemez bir uzaklaşma
girmiştir. Dinsel topluluklar (Alevi, Kürt, Süleymancı, Nurcu ve diğer) kesin
bir ibadethane bazında bölünme söz konusudur. Camii binalarının çoğunda
alışveriş ve ticarethane bölümleri bulunur. Aynı şekilde camiiler kültürel ve
sosyal merkez işlevi görür. İlk siyasi dernekleşmeler 1960’ların sonunda başlar
ama 1980 sonrası hemen hemen tüm Türk işçileri siyasallaşır.
Türkiye ile sıkı bağ, seyahatlerin
1980 sonrası terör, askeri darbe ve yaşam koşullarının bozulmasıyla azaldığına
tanık olunur. Aynı şekilde ev ziyareti de azalmış, herkes ailesi ve yakın
akrabaları ile iletişim kurmaya başlamıştır.
Duvarın yıkılmasından sonra Polonyalı ve Bulgar ucuz işçi gücü Türkler içinde işsizliğin artışına sebep
olur. Kuşaklara arası çatışma genellikle benlik bilincini ve bireyselliği
aşılayan Alman eğitin sistemi ve büyüklerin karşısında fikir belirtmeyen
geleneksel Türk aile yapısının çatışması şeklindedir. Berlin’deki Çin mahallesinde Çinlilerin hiç entegre olmamasını
sorun etmeyen Almanların neden Türklerin entegrasyonu ile bu kadar ilgilendiği
genelde Türkler arasında önemli bir soru, aynı şekilde Hıristiyan olan diğer göçmenlerin daha kolay kabul edildiklerini
düşünüyorlar.