13 Ağustos 2016 Cumartesi

Venüs Tepesi | Savaş Çağman

Bitmedi savaşım, hakir görülen mücadelem, var olma kavgam, bitmedi... Avuç içimdeki çarmıh, işaretlenmiş o kesişme şekli, Venüs Tepesi'ndeki o ince ızgara çizgiler, ve bir şeyler demişler kaderim için, belki de... Belki de kaderin yazılı değil, yazılmakta olduğunu anımsamam için o haç işareti; çünkü en eski simgecilikte haç uyarı anlamına gelen eril bir figür...
Cisimler, şemalar dünyasında, planlar tasarılar arasında debeleniyoruz. Geçen yazdan beri Karma İadesi çalışmam içinde affetmeyi temrin ediyor, affedilmeyi umuyorum. Ama o affetmiyor beni. Affetmeyecek. Çünkü diyor "Bana yalan söyledin sen," haklı yalan bazen çirkin gelecek şeyleri süslemek, ama maruz görülemez, bazen gerçeğin apaçık çirkinliğine rağmen, yalan maruz görülemez. Oysa, yalan değildi derdi, kandırıldım diye düşünmesi, küçük düşürülmüş hissetmesi, yani sadece yekpare Ego idi. Ego'dan kör olmuş olandan görmesi beklenebilir mi? 
Karanlık yanımızı yeneriz elbet ama öldüremeyiz, o çıkar gelir gecenin en derinlikli saatlerinde, tıpkı şimdi olduğu gibi. Karanlığımızı öldürmek dengeyi bozar. Karanlığımızla yaşayıp, onu izlemeyi ve farkına varmayı başarmamız lazım. Bu defalarca yenileceğimiz, bazen de yeneceğimiz uzun bir savaş; Ego kör etmediği sürece, bir muzaffer olacağız bir mağlup, durup kaldığımız yerden başlayacağız...
Yusuf'un kuyuya atıldığında o beklemediği kervan, taçlandığı Mısır'a onu vasıl ettiği gibi, bu her müşgülün, her çilenin sonunda taçlanacağımız bir yere varacağız. Çünkü hepimiz için bir köşe var bu dünyada... Ve bu mücadele defalarca olacak, nefesimiz fısıltısı olana dek kişisel kıyametlerimizin Sur'una...