Uzun yıllar
karşıma çok çıkan, hatta bir keresinde işten ayrılmama neden olan şu “Kızılderililer
Türk’tür” tartışması ile uğraştım. Tüm Kuzey Aysa halkları ile kültürel öğe
benzeşmesi dışında Amerikan Yerlileri
(Kızılderililer) ile Sayan-Altay
toplumları veya diğer Türk Halkları
arasında bir bağ göremedim. Şimdi buna Q
Haplogrup ile genetik bazı doğrulayıcı kanıtlar gelmiş olsa da tartışma
sürüyor gidiyor. Öncelikle Kızılderili Dilleri diye bir şey yok çünkü kıtada
500’ü aşkın dil ve 25 dil ailesinden söz edebiliyoruz. Bu dil ailelerin de
birbiriyle alakası Dravid dili olan Tamilce ile Ural-Altay dili olan Estonca
ne kadar yakınsa o kadar yakın.
Neredeyse tüm
Amerikan Yerli Dilleri fonolojik olarak ve dilbilgisi olarak Ural-Altay
dillerine benzemese de, en önemli ayrım Tonlu
Diller sınıfında oluşu, yani aynı Çin-Tibet
ve bazı Afrika Dillerinde olduğu
gibi.
Ton nedir? Ortak
kelimeleri ayırmak için onlara belirli müzikal bir tını vermek diyebiliriz en
basit biçimi ile. Tek heceli Çince’nin
bir müziği anımsatan ritmini hepimiz biliriz. Çincede bir kelimeyi tamamen
farklı bir anlama götüren 4 ton bulunmaktadır. Bu tonlar; bas, tiz, düşen ve
yükselen şeklindedir ve kelimeleri vurgulu hale getirir.
Bu çok eş anlamlı
olma durumu Klasik Çin Edebiyatında, kimsede olmayan bir söz oyunu yapma
sanatını da doğurmuştu. Yuen Ren Chao (1892–1982) ismindeki Çinli şair, Klasik Çince kaleme aldığı “Bay Shi’nin Aslan Tarafından Yenilmesinin Hikâyesi”
isimli eserinde 92 karakterle bir pasaj kurdu ve bu tüm kelimeler shi sesini verecek şekilde tasarladı.
Bu eserde, “Aslan şairi taş kulübede yedi” kelimesinin Çince yazılışı施氏食獅史 iken, bu “Shī Shì shí shī shǐ” olarak
okunmaktaydı. Çince’nin içerdiği tüm tonları kullanarak kurulan bu tümce,
sadece ton değişerek her şeyin değiştiğine çok güzel bir örnektir. Bu özellik
şu an konuşulan Amerikan Yerli Dilleri
ve Çin-Tibet dillerinde devam eder,
ama tarihin hiçbir devrinde bir Ural-Altay
dillerinde görülmemiştir.