Bugün, Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve
Edebiyatı Bölümünde şiir dersimizin çok değerli hocası sevgili Abidin Emre, bir Bilge Karasu paylaşımı yaptı Facebook’ta.
O kadar ilham vericiydi ki, gün boyu aklıma takılı kaldı. Çizimden ve zorunlu
okumadan artan şu akşam vakti, yazmam gerektiğini düşündüm. Ustamız, gönül
rehberimiz Bilge Karasu “Geçmişimizi özümlemesini öğrenirsek andaçları savurabilir, anıları bir
kıyıya itebilir, ilişkileri -gerektiğinde- koparabiliriz” diyordu.
Andaçlarımız yani
ajandalarımız ne kadar yığılı değil mi? Amaçlar, kariyer, başarı, hedefler?
Bazılarımız adeta ajandamızın askeriyiz. Oysa ustamın da işaret ettiği gibi,
bazen ilişkileri koparmak, kendi içsel bağlarına güvenmekten geçiyor. Manevi
ihtiyaçları dâhilinde birçok yol arkadaşı ile yolum kesişiyor. Ama en başından
biliyorum ki, onlar amaç tükenince uçup gidecekler. Çoğunda benim onlara
yetebildiğim süreç tamamlandığında adeta ellerini sildikleri bir havlunun
durumuna düşerim. Benim de hayatta belki de bir imla işaretinden öteye
gidemeyen izim de bu olabilir. Burada bir bencillik yoktur. Çünkü yanında
kustuğunuz kişi ile hastalığı özdeşletirebilir, bir daha o ana, o anıya dönmek
istemeyebilirsiniz. Yol boyunca buna alıştım doğrusu. Bu da yaptığım hizmetin
yan ürünüdür diyorum, başıma da gelmeye devam edecek. Bilir misiniz iyileşme
süreçlerini asla paylaşmadığım onca insanın çoğu süreç tamam olduğunda tümden
hayatımdan çıktı? Dediğim gibi illüzyona kapılmamak lazım, baştan buna
hazırlıklıyım, hepsinin canı sağ olsun.
Yalnız tek bir
şey var önemli olan, o da en önemli evrensel yasa; Alma-Verme Yasası. İlişkilerin türü ne olursa olsun, anne-baba,
kardeş, dost, sevgili, iş ortaklığı muhakkak bu yasaya uymalıdır. Bu yasa
basitçe şunu der; aldığın kadar ver, verdiğin kadar al… Çünkü bu şekilde hak
yemeyiz, bu şekilde kötü karma
yaratmayız. Doğanın dengesi bu şekilde kurulmuştur, bir yan ağır bastığında
muhakkak rahatsızlık oluşur. Bu bir çıkar ilişkisini, her şeye fiyat biçmeyi anlatmaz,
yanlış anlaşılmasın. Ne oldu şimdi
karşılıksız olana? diyenleri duyuyor gibiyim. Karşılıksızlık muhakkak hizmete kendini adayanı tüketir. O
kişilerin verdiği kısım karşılıksızsa kendine aldığı kısmı yaratmalıdır. Yardım
veriyorsa, yardım almayı kabul etmelidir ki bu dengedir.
İlişkileri bu
denge üzerine kurmak lazımdır. Bir dost sizi sadece bir şeye ihtiyacı olduğu
için arayıp, sizin ihtiyaç duyduğunuzda yok mudur? Bu kişi dost mudur? Dostluk
bu mudur? Alma-verme Yasası büyük
bir nezakettir, manen bir karşılıktır. Uygulanmadığında sadece kabalığı
oluşturur. İşte o zaman yani ustamın dediği gibi gerektiğinde, o ilişki koparılmalıdır. İşte onlar bunu küs olmak,
alınganlık zanneder. Oysa bu kabalığı hayattan çıkartmaktır sadece.
Ajandalarının köleleri, hayatı çok kutsayan ya da yerin dibine sokanlar, evet
siz aşırı uçlar, unutmayın bir noktasınız.
Bir nokta, ki tüm evren onun
çevresinde dönüyor, bir nokta evet,
ufacık ve önemsiz.