25 Haziran 2017 Pazar

Almanya’daki Türkler | Savaş Çağman

Almanya’daki Türkler | Misafir İşçilikten Ulusötesi Bağların Oluşumuna Geçiş Süreci, Birsen Şahin’in Phoenix Yayınevinden 2010’da yayımlanan kitabı. Dünya’daki nüfusa vurulduğu zaman göç hareketleri konusunda Çin, ikinci sırada Hindistan, üçüncü sırada İsrail, dördüncü sırada ise Türkiye gelmektedir. Almanya’ya göç tarihi 50nci yılına gelmiştir. Kitap birçok nedeni araştırırken özellikle konumuz için önemli olan Türk işçilerin Almanya’da kalma nedenlerine de değinmektedir. Bu konuda etnik-market yani yerel ürünlerin satıldığı pazarların Almanya ekonomisi ve Türkler için anlamı üzerinde de durulmuştur. Kitapta Almanya’ya göç beş aşamada anlatılır;

● 1956’lı yıllar: Bireysel girişimciler ve özel aracılar
● 1960’lı yıllar: İkili anlaşmalara dayanarak devletlerarası artan işgücü ihracı
● 1970’li yıllar: Ekonomik kriz, yabancı işçi alımının durdurulması, turist göçmenlere yasal statü kazandırılması, aile birleşimleri
●1980’li yıllar: Çocuk eğitim sorunları, getto yaşamı, dernekleşme hareketleri, sığınma isteklerinin artması, vize zorunluluğu, dönüş özendiren yasalar
● 1990’lı yıllar: Yabancılar yasası, yabancıların kimlik kazanması, artan yabancı düşmanlığı, etnik işletmelerin çoğalması, etnik ve dinsel faaliyetlerin yaygınlık kazanması, siyasal hakların istenmesi.  

Etnik-market uygulaması sadece döner dükkânları ile sınırlı değil. Bunun yanında TV yayınları başlamadan önce Türk filmlerinin video olarak pazarlanması ve müzik kasetleri Almanya’daki Türkler için önemli bir pazarı oluşturur. Almanya’daki Türkler ilkin özellikle Türkiye’ye yatım yapma eğilimde olsalar da sonradan Almanya’da mülk edinme durumu daha yaygınlık kazanmıştır.
1999 yılında Almanya’da doğan yabancı ailelerin çocuklarına vatandaşlık hakkı düzenlemesi yapılmış, buna göre anne-babasının herhangi biri Alman vatandaşı olanların otomatikman Alman vatandaşı olabilme ya da 18 yaşına geldiğinde kendi tercihini yapabilme hakkı verilmiştir. (Vatandaşlıkla ilgili yasal ayrıntılar s.45-47’dedir, istisnai durumlar da belirtilmiştir)
Almanya’daki Türklerin asimile olmama sebeplerinden biri de akrabalık bağlarıdır. Kitapta Almanya’daki Türklerin kuşaklar arasında dil kullanımı olarak Almanca-Türkçe karışık bir kama dili 2nci kuşaktan itibaren tercih ettikleri görülmektedir. İlk kuşak özellikle dil bilmenin Almanya için anahtar olduğunu düşündüğü için, hemen çocuklarının hızla Almanca konuşmaya özendirmiştir.
Almanya’daki Türkler arasında, görücü usulü evlilik yapanların oranı %54 tanışarak evlenenlerin sayısı ise %46 olarak hesaplanmıştır. Evlilikte yabancı eş seçimine %64 hayır olmaz derken, Alman bayanla evlenmeye biraz daha sıcak bakılmakta, ama ilerde Türkiye’ye geri göçte bu Alman kızın aile ile gelmeyeceği korkusu vardır. Din ve cenaze gibi işlerde bir fark ortaya çıkar ve aile dağılır endişesi oldukça güçlüdür.
Türk toplumunun %80 eğer koşullar bir gün uygun olursa Türkiye’ye geri dönerim demesine rağmen aslında geri dönme oranı oldukça düşüktür. Birinci kuşağın dönme nedeni vatan hasreti, kendini ait hissedememe şeklindeyken, İkinci kuşağınki vatan hasreti, kendini ait hissedememe, iklim hava koşulları ve ırkçılık olarak görülür. Üçüncü kuşakta ise nedenler; iklim hava koşulları, ırkçılık, daha iyi yaşam koşulları bulmak şeklindedir. Almanya’da kalma nedenleri; Birinci kuşak için ekonomik koşullar, çocuk ve torunlar başta olmak üzere, sağlık imkânları ve hayat koşulları yasaların düzenli olması şeklindedir. İkinci kuşak; ekonomik koşullar, çocuk ve torunlar, sağlık imkânları ve hayat koşulları yasaların düzenli olması yanında haklarını öldürmemek için Almanya’da kalmaktadır. Üçüncü kuşak ise; sağlık imkânları, hayat koşulları yasaların düzenli olması ve ekonomik koşulları daha önemsemektedir.
Birinci kuşakta çocuklarını okutmak konusunda önemli bir eğilim gözlemlenmektedir. Bunun yanında Almanya’daki Türk işçiler hem Almanya hem de Türkiye’den emeklilik hakkı alma yoluna gitmektedir. 2nci ve 3ncü nesil de tersine beyin göçü yaşar; yetişmiş ve üniversite okumuş olanlar Türkiye’ye dönmektedir. Tüm hayatım boyunca Almanya’da kalmak istiyorum diyenlerin oranı %0,4’tür.
1nci ve 3ncü kuşakların hemen hepsi Türkiye’de gömülmek istemektedir. Türklerin çoğu uyum konusunu dil olarak almakta, din ve örfler konusunda daha katı tutum izlemektedir. İşçi Türklerin çoğunluğu, kendilerini pek çok konuda Almanlara benzemediğini düşünmektedir.
Almanya’da Türk TV yayıncılığının başlaması Almanya’da Türk bilincini ve dilini güçlendiren bir durum yaratmıştır. Artık Alman medyasından daha fazla Tük medyası izlenmektedir. Irkçı saldırılardan sonra Türk ve Almanlar arasına ister istemez bir uzaklaşma girmiştir. Dinsel topluluklar (Alevi, Kürt, Süleymancı, Nurcu ve diğer) kesin bir ibadethane bazında bölünme söz konusudur. Camii binalarının çoğunda alışveriş ve ticarethane bölümleri bulunur. Aynı şekilde camiiler kültürel ve sosyal merkez işlevi görür. İlk siyasi dernekleşmeler 1960’ların sonunda başlar ama 1980 sonrası hemen hemen tüm Türk işçileri siyasallaşır.
Türkiye ile sıkı bağ, seyahatlerin 1980 sonrası terör, askeri darbe ve yaşam koşullarının bozulmasıyla azaldığına tanık olunur. Aynı şekilde ev ziyareti de azalmış, herkes ailesi ve yakın akrabaları ile iletişim kurmaya başlamıştır.
Duvarın yıkılmasından sonra Polonyalı ve Bulgar ucuz işçi gücü Türkler içinde işsizliğin artışına sebep olur. Kuşaklara arası çatışma genellikle benlik bilincini ve bireyselliği aşılayan Alman eğitin sistemi ve büyüklerin karşısında fikir belirtmeyen geleneksel Türk aile yapısının çatışması şeklindedir. Berlin’deki Çin mahallesinde Çinlilerin hiç entegre olmamasını sorun etmeyen Almanların neden Türklerin entegrasyonu ile bu kadar ilgilendiği genelde Türkler arasında önemli bir soru, aynı şekilde Hıristiyan olan diğer göçmenlerin daha kolay kabul edildiklerini düşünüyorlar.