12 Mayıs 2011 Perşembe

Asla Fon Müziği Olamayan



Şimdi birden buradan baktım sana… adını üşüyor…

Çalmak için koyunca CD’yi, upuzun bir sesle başlıyor albüm. Bu albüm sahaflara düşmüş o fotoğraf albümlerinden arta kalan içki masası resimleri kadar iç burucu, eski bir 45’likteki o cızırtılı şarkılar kadar eğlenceli. Tanımadığınız birinin mahremine dokunurusunuz o fotoğrafa dokununca, bir madam gülümser 50’lerin sararmış zaman çizgileriyle. Bu şarkılarla kırışıklara dokunuyoruz Mabel’in fotoğraf albümünde.

Uzun süre yüzünü saklayan biri neden ruhunun en mahremini böyle sergiler. Nasıl büyük bir cesaret bu, nasıl hayran bırakır insanı. Sahtelerin cıvıltılı sergilerinde çiçekleri üstünde bir bahçe çiçeği o, ama kapısı sürgülü, terk edilmiş evlerin bahçesi, o çiçekler için yıkık duvardan atlamak lazım, birkaç meyve çalmak lazım…

Mabel’in albümü mecazlardan, söz oyunlarında öte duru, sade, apaçık, ışıklı, hüzünlü ve çok güzel. Bir kuşatma gibi, izin vermiyor başka seslere, bu albümü dinlerken başka iş yapmanız çok zor. Her söze, her sese takılıyor kulağınız. Başa alıyorsunuz, başa dönüyorsunuz, sizi ağlatmışsa, yine baştan hep aynı gözyaşlarıyla ağlıyorsunuz.

Şiirselliği odanın köşesine sıkıştırmıyor sizi, güzelliği inceliğinde. Ama kaybederek çoğalırsın derken nerede ve kim olduğunu düşündürür ve bak dersin kendine boşuna yaşanmaz o kayıp anlar, bak biri en azından yazmış bunu ve yazmış… ve ne güzel söylemiş. Senle çoğalalım Mabel ve seni hiç kaybetmeyelim, çünkü biz senin müziğinle kaybolmayı çok seviyoruz.

Mabel Matiz “Mabel Matiz”